Quantcast
Channel: koltukname » Pazar Yorumu
Viewing all articles
Browse latest Browse all 18

Sadeleştirme: kolaylık mı ihanet mi?

$
0
0

HUSEYIN-RAHMI-GURPINAR__7876653_0Haftanın başında, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın, romanının tefrikası devam ederken gazeteye yazdığı, “Hâlâ mı Yobazlar?” adlı sert eleştirisine yer vermiş, Hüseyin Rahmi eserlerinin bugüne dek hep sadeleştirilmiş baskılarla yayımlanmasından şikâyet etmiştik. Hüseyin Rahmi, ellinin üzerinde eseriyle Türk edebiyatının en önemli ve üretken isimlerinden biri. Ne yazık ki ölümünden sonra, eski yazıyla basılmış eserleri sadeleştirilerek çevrilmiş, yeni yazıyla tefrika edilmiş romanlarıyla öyküleri sadeleştirilerek kitaplaştırılmıştır. Hüseyin Rahmi’nin dilinin zorluğu yadsınamaz. Yine de bu kadar önemli bir yazarın kitaplarının aslına hiç ulaşamamak acı bir durumdu.

İşte bu noktada Everest Yayınları‘na teşekkürlerimizi iletmek gerekiyor. Yayınevi, son birkaç yıldır Hüseyin Rahmi külliyatını, orijinal metinleriyle yayımlamakta. Üstelik  Şıpsevdi, Mürebbiye gibi daha popüler eserlerin sadeleştirilmiş baskılarını da dileyene alternatif olarak sunmakta (sadeleştiren Sevengül Sönmez). Sadeleştirilmiş kitaplarla orijinal metinler birbirlerinden şık kapaklardaki renk farkıyla ayrılıyor.

Hüseyin Rahmi kitaplığını, gerektiği yerde yeni yazıya çeviren, “Hâlâ mı Yobazlar?” gibi ek metinlerle zenginleştiren ve genel olarak yayına hazırlayanlar, Emre Taylan ve Mustafa Çevikdoğan. Taylan, külliyatın dördüncü eseri olan Şıpsevdi‘nin girişine şu notu düşmüş:

Şıpsevdi‘nin bu baskısı, Mihran Matbaası’nın Rumî 1327 ve Miladî 1911 yılında yayımladığı kitaptan birebir Türkçeye aktarılarak basılmıştır. Gerek görülen yerlere bazı kelimelerin anlamları, günümüzdeki karşılıkları ya da açıklayıcı notlar yerleştirilmiş, herhangi bir sadeleştirmeye gidilmemiştir. Hüseyin Rahmi’nin kitaplarının sadeleştirme yöntemiyle rengini, tarzını, kimi yerlerde neşesini, kimi yerlerde ise ağırlığını kaybedeceği endişesiyle sadeleştirmeden özellikle kaçınılmıştır. Bu kaybın önüne geçmenin yolu okuru zorlasa da Osmanlıcadan Türkçeye çevirisinin aynen basılmasıdır. Burada maksat romanın aslına sadık kalmaktır.

“Yayınevi herhalde romanın aslına sadık kalacak,” diyenlere, eski baskılarındaki müdahaleler yüzünden Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bugün ilk defa özgün dilinden okunabilmesinin yanı sıra, Refik Halid Karay‘ın yeni baskılarını örnek vermek isteriz. Refik Halid’in yayın haklarını elinde bulunduran İnkilâp Kitabevi, yazarın dilininin o kadar da eski olmamasına rağmen sadeleştirilmesi gerektiğine karar verdiğinden birçok okuru sahaf sahaf gezip eski baskıları toplamak zorunda bırakmış, haliyle eski baskıların fiyatlarının da gereksiz derece pahalılaşmasına yol açmıştı. İnkilâp, yıllarca aldığı tepkilerden sonra, son baskılarda kapaklarıyla birlikte kitapların içlerini de elden geçirmiş ve şu notla birlikte sunmuş:

Kitap yayına hazırlanırken yapıtın edebi niteliği göz önünde tutularak yazarın özgün anlatımı korunmuş, gençlerin de yararlanması amacıyla bazı sözcükler dipnotlarla açıklanmıştır.

Kitap gibi, raflarda uzun yıllar duran, aile içinde nesillerce korunabilen bir esere “gençlerin de yararlanması amacıyla” notunun düşülmesi bize komik geldi. Genç kimdir, hangi dönemin gencidir? Dahası, İnkilâp’ın, bu notuna karşın kitapların asıllarına sadık kalmadığını, Refik Halid’in eski baskılardan okunmaya devam edilmesi gerektiğini düşünenler de var. Bir karşılaştırma yapmadığımız için bu noktada kesin bir yorum yapamıyoruz.

Dil tartışmasıyla gündeme gelen bir başka yazar da Halid Ziya Uşaklıgil. Uşaklıgil’in tüm eserleri Özgür Yayınları‘ndan çıkıyor. Özgür, neyse ki kitapları sadeleştirmemiş, ama anlaşılmayacağını düşündüğü kelimelerde dipnot (ya da sözlük) kullanmak yerine, metnin içine köşeli parantez ve italikle kelimenin anlamını yazmış. Bu durum okuma deneyimini oldukça güçleştiriyor: Uşaklıgil’in dilini anlayabilecek okurlar mecburen kelimelerin yeni karşılıklarına maruz kalırken, belki kitabı okudukça cümlelerden kelime anlamlarını çıkartabilecek, hatta bu sayede kelime dağarcığını geliştirebilecek okurların da bu fırsatı ellerinden alınmış oluyor. Evet, metin sadeleştirilmemiş, ama bu durumda yine de aslına sadık kalındığından söz edilebilinir mi?

Sorular çoğaltılabilir: Yayınevinin sorumluluğu yazara mı, okura mı? Seksen yıl önceki dil bugün anlaşılmıyor diye yazarın tercihleri yok mu sayılmalı? Yoksa sözlük kullanma, dipnot vb. açıklamaları okuma alışkanlığı edinmek okurun görevi mi?

Cevabın, çoğu zaman olduğu gibi, ortada bir yerlerde yattığını düşünüyoruz. Yayınevleri, yazarın diline, duygusuna, yeri geldiğinde kusurlarına saygı göstermeli, edebiyat eserini korumalı. Ama aynı zamanda, bu çerçeve içinde metni anlaşılır kılmak için elinden geleni yapmalı; gerekirse dipnotlar, gerekirse sözlük, gerekirse ek metinler kullanmalı. Bu bağlamda, yukarıda örneğini verdiğimiz üç yayınevi arasında en başarılısı, Everest. Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Halid Ziya Uşaklıgil’in telifleri yakında sona erdikten sonra daha iddialı çalışmalarla karşılaşıp karşılaşmayacağımızı göreceğiz…


Filed under: Kitaplar, Pazar Yorumu Tagged: eleştiri, emre taylan, everest yayınları, halid ziya uşaklıgil, hüseyin rahmi gürpınar, inkilâp kitabevi, mektup, mustafa çevikdoğan, refik halid karay, sevengül sönmez, türk yazarlar, yayıncılık, yayınevleri, yazarlar

Viewing all articles
Browse latest Browse all 18

Latest Images